Affedilmeyi hak ediyor mu?
“Affedilmeyi hak ediyor mu bu yaptıklarından sonra?” diye sordu.
“Affetmek onunla değil seninle ilgili” dedim genç kıza.
“Ama kalbimi çok kırdı” dedi. “Günlerce ağladım, hayatım alt üst oldu” diye başladı anlatmaya, tüm hikayesini en baştan en sonuna kadar.
Yazı: Raquel Habib
Olayı anlatırken tüm cümleleri di’li geçmiş zamanı, tüm duygularını anlatırken ise şimdiki veya geniş zamanı kullandığını fark ettim. Tabii ki genç kız bu detayı farkında değildi. Çünkü zihni geçmişte takılı kalmıştı. Bedeni ise bu anda var olmaya çalışırken büyük bir sıkışmışlık ve stres hissediyordu. Aldığı her nefesi uzunca tutuyordu, verdiği nefesleri ise çok kısa idi. Sanki ciğerlerinde tıkanıklık varmış ve yeterine hava çekemiyormuş gibi ara sıra durup tüm oksijeni iyice ve derin derin içine almaya çalışıyordu.
Nafile, zihni geçmişte takılı kaldığı sürece bu anın içindeki havayı alabilmesi mümkün olmayacaktı. Çünkü zihni nerede ise bedeni de oradaymış gibi yaşar. Geçmiş deneyimlerinde hangi duyguları hissetiyse, her hikâyeyi anlattığında bedeninde aynı hisleri yeniden kendine yaşattığını farkında değildi. Aynı hormonların tetiklendiğini, aynı salgıların salgılandığını bilmiyordu. Zihni nerede ise bilinci ve dolayısı ile bedeni oradaydı. Bu döngüyü kırmanın tek yolu bilinçli bir farkındalığa geçmekti.
Bizler zamanda yolculuk yapabilen varlıklarız. Bunun için tek yapmamız gereken şey dikkatimizi zihnimizin içinde kaybetmek. Ve hepimiz bu konuda çok ustayız. Geçmişteki hikayelerde takılı kalmak çok iyi bildiğimiz bir hal. Bu da sürekli olarak kendimizi kurban rolünde hapis tutmamızı sağlar. Geçmişten bu ana geldiğimizde önce nefesimiz değişmeye başlar. Ve kurban rolünden” survivor” yani “hayatta kalan” rolüne geçeriz. Benim ifademle kahramana dönüşürüz. Ve o zaman aslında affetmenin kendini özgürleştirmek olduğunu ve karşı taraf ile ilgili olmadığını anlarız. Yapılanları sineye çekmek veya yaptıklarına hak vermek değildir affetmek. Yapılan davranışı hayat boyu onaylamayıp, o kişi ile sınırlı bir ilişkiye veya ilişkiyi tamamen kesecek şekilde hayatımıza devam edebiliriz. Ve yine de her şeyi ve herkesi affedebiliriz.
Affetmek sadece kendi içindeki huzuru ve barışı bulmaktır. Hafiflemektir. Kuş gibi uçabilmektir. Kurbanda kalmak ise külçe gibi ağır bir şekilde, ayağına prangalarla uçmaya çalışmaktır. Bu acıtır, acıyı sürekli hale dönüştürür. Affettiğimizde nefesimiz değişir, yumuşar, akışkan hale gelir ve tam olarak akmaya başlar. O kişiye olan duygularımızı yargılarımızdan ayırabilmektir affetmek. Bu zaman alan, kendine dönüp bakmanı gerektiren, acının içinden geçmeni gerektiren bir süreçtir. Kalbinin büyümesidir affetmek. İçinde hoş olana ve nahoşa eşit şekilde yer açabilmektir. Affetmek yargılarımızdan arınmaktır. Affetmek mümkündür ve sadece hazır olduğumuzda yumuşakça gerçekleşen bir seçimdir.
Şubat ayı sevgililer aynı değil, sevgi ayıdır benim için. Sevdiklerime sevgimi her gün göstermeye özen göstersem de şubat ayında sevgi ve sevgimi nasıl gösterdiğim hakkında daha çok düşünürüm. Ve sevginin kocaman kapsayıcı özelliğini affetmeyi bilmeden becermediğimi hatırlatırım kendime. Bu sebeple bu yazıyı bu ay sizlerle paylaşmak istedim. Sevgi ayında acaba kalbimizi kocaman açıp bize uyan uymayan herkesi içeri alabilecek kadar büyük bir kalbimiz olabilir mi? Affetme ve sevme potansiyelimizi keşfetmemiz mümkün olabilir mi?
Sevgi ile kalın.