index
Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product Special for February 20% discount on the 2nd product

Yaşamlarımızı Nasıl Yaratıyoruz?

Yaşamlarımızı Nasıl Yaratıyoruz?

“Yaratım dediğimiz kavram sadece var olan olasılıklarla uyumlu bir frekansta titreşebilme becerisi ve bu frekanstaki durumu, kişiyi kendine çekebilme sonucu yaşadığımız arzu edilen veya tercih edilmeyen deneyimlerdir. Zira yaşamımızda olanlara baktığımızda hangi frekanslarda titreştiğimizi, hangi gerçeklikte yaşadığımızı farkında varabiliriz.”

Yazı: Raquel Habib

Dikkatin Bekçisi Olmalıyız

Evrendeki her şey bir olasılık olarak farklı frekanslarda titreşir. Duygularımız, düşüncelerimiz, deneyimlerimiz, eylemelerimiz, eşyalarımız… çünkü hepimiz ve her şey bir enerji formuyuz. Fizikçilerin de dediği gibi dikkatin gittiği yere enerjimiz gider, enerjinin gittiği yerde ise yoğunlaşma başlar. Bizler de yaşamlarımızı dikkatimizi ve enerjimizi en çok verdiğimiz yerlerde yaratırız. Lakin bunu çoğu zaman farkındalıksız bir şekilde yaparız. Zihnimiz daldan dala atlayan bir maymun gibi gezinip durur. Ve bu sürede dikkatimizi hangi düşüncede tuttuğumuzu bilmeden enerjimizi bir yere kanalize etmiş, o düşünceyi beslemiş oluruz. Ne kadar büyük bir enerji israfı değil mi? Bilinçsizce düşünen ve gezinen zihinlerimiz üzerinde kontrol sağlamadığımız sürece yaşamımız ve deneyimlerimiz üzerinde de kontrol sağlamamız pek mümkün olmayacağını söylemek isterim. Dikkatimizi verdiğimiz her şey büyüyüp genişliyor ve hayatımızda daha fazla yer kaplıyorsa o vakit önce dikkatimizin bekçisi olmayı öğrenmeliyiz. Yoksa bilinç altından gelen ve belki de bize ait olmayan ya da bize hizmet etmeyen birçok farklı düşünce kalıbının yaşamımızda gerçekleşmesine izin vermiş oluruz.

Kuantum fizikçilerinin de anlattığı gibi evrendeki benzer benzeri çeker kanunu sayesinde bizler de evrendeki olasılık denizinden frekansımıza uyumlu olan deneyimleri, insanları kendimize doğru çekeriz. Kendimize doğru çektiklerimizin kaynağı, yaratımlarımız kendi algımız ve onun kapasitesi kadardır. Bir başka deyişle yaşamda hiçbir şeyi yoktan var etmeyiz, vardan da yok etmeyiz. Sadece kendi enerjimize göre etrafımızda var olanla uyumlanırız. “Yaratım dediğimiz kavram sadece var olan olasılıklarla uyumlu bir frekansta titreşebilme becerisi ve bu frekanstaki durumu, kişiyi kendine çekebilme sonucu yaşadığımız arzu edilen veya tercih edilmeyen deneyimlerdir. Zira yaşamımızda olanlara baktığımızda hangi frekanslarda titreştiğimizi yani hangi gerçeklikte yaşadığımızı farkında varabiliriz.”

Benzer Benzeri Çeker

Hayatımızda istediklerimizi deneyimleyemememizin sebebi ise bilinçaltında, zihnin derinliklerinde var olan ve bize engel olan varlığından haberdar olmadığımız düşüncelerimiz ve inanç kalıplarımızdır. Aşırı çabalayıp gerçekleştiremediğimiz projelerimiz, elimizden ne gelirse yapsak da düzeltemediğimiz aşk hayatımız, sürekli kazık yediğimiz ilişkilerimiz, kurtulamadığımız alışkanlıklarımız ve takıntılı düşüncelerimiz, adım atmaya ve başlayama bir türlü cesaret edemediğimiz hayallerimiz, her şeyin altında belli bir enerjide titreşen düşünce formları vardır. Bunlar kimi zaman bireysel; kendi deneyimlerimizden edindiğimiz, kimi zaman ise kolektif; yaşadığımız çevreden edindiğimiz, inanç kalıplarıdır. Dr. Bruce Lipton ünlü bir biyolog ve genetik uzmanı yazmış olduğu “İNANCIN BİYOLOJİSİ” kitabında inançlarımızın yaratımlarımızı yani yaşamdaki deneyimlerimizi nasıl etkilediğinden bilimsel kanıtlarla bahsetmiştir. Dr. Lipton’ın anlatımlarında hücrelerimizin içindeki bilgileri aktive edebilme ve de aktive edebilme becerimizi okuduktan sonra yaşamlarımızın yaratımında zihnimizi nasıl kullandığımızın rolünü daha iyi anlayabildim. Özetle kuantum alanında var olan tüm düşünce formları aynı Hermetik yasaların da dediğini gibi benzer benzeri çektiğinden dolayı bizler de hücrelerimizin içindeki bilgilerle; enerji formları ile, hücrelerimizin yapısına uyumlu olan inanç kalıbını madde haline dönüştürüyoruz.

“Bilinç altındaki düşüncelerimizi bilince çıkarmadıkça karşımıza kader olarak çıkarlar.”

Dikkatimizi bilinçsizce verdiğimiz düşünce kalıplarımız ve inançlarımız realitemizi yaratıyorsa o zaman yaratım gücümüz üzerinde ne kadar bilinçli bir etkimiz olabilir? Ve nasıl? Farkında olmadığımız, bastırdığımız tüm duygularımız, travmalarımızdan oluşan inanç kalıplarımız veya geçmişten, etrafımızdakilerden satın aldığımız düşünce frekansları bizi yaşamak istediklerimizden uzak tutuyorsa başlayacağımız noktayı artık biliyoruz. Farkındalık alanımızı genişletmek ve bilinçaltındaki düşüncelerimizi su yüzeyine çıkarmakla başlayabiliriz. Carl Jung’un da dediği gibi “Bilinç altındaki düşüncelerimizi bilince çıkarmadıkça karşımıza kader olarak çıkarlar.” İyi haberse yaratımlarımızı olumsuz etkileyen gölge de kalmış, gizlenmiş, bastırılmış, bizi yöneten zihin kalıplarımızı kolaylıkla dönüştürmenin bir yolu var. Nefes teknikleri ve egzersizleri bedende biriken duyguları ve zihnin derinlerine ittiğimiz bize hizmet etmeyen düşünce formlarını, kalıplarını hazır olduğumuz ölçüde su yüzüne çıkarıp dönüştürmemiz için kullandığımız en güçlü yaşam metotlarıdır. Öyle ise yaratım bir olasılığın, deneyimin bir insan tarafından bedenlenmesidir dersek, yaratmak isteyip yaratamadığımız şeylerin kaynağı için bedenlerimize ve nefeslerimize dönüp bakmaya var mısınız?

Walt Disney’in dediğini hatırlayalım, “Eğer imgeleyebiliyorsan, hayal edebilirsin o vakit her şeyi yapabilirsin”. Öyle ise size bir formül vereyim yapamadıklarımızın altındaki engellere bakmak sadece bir tutam cesaret, bir avuç eylem, bol miktar inanç ve kilo ile sabrı ister. Hazır olduğunuz her şeyi yaratabileceğinize inanıyorum. Peki ya siz?

Sevgi ile kalın…